edebiyat
  Haberler
 
HERSEYDEN BİRAZ BİLGİ :)
edebiyat ve toplum
alıntı haberler tarih 19.11.2009, 23:54 (UTC)
  1)Yazar Ömer Lütfi Mete kalbine yenildi
Kalp krizinin ardından tedavisi süren gazeteci yazar Mete, İstanbul’da yaşamını yitirdi
Güncel 19.11.2009
2)Nadine Gordimer’in AIDS ile mücadele yararına hazırladığı, Arthur Miller’dan Amos Oz’a, Gabriel Garcia Marquez’den Woody Allen’a 21 yazarın öyküsünün bulunduğu seçki, artık Türkçede.

AIDS ile mücadelede şarkıcıların verdiği konserlere alışmıştık. Bu türden etkinliklerin, hem kitleleri bilinçlendirme hem popüler kişiler üzerinden mesaj verme hem de eğlenirken dayanışma ruhunu harekete geçirme özelliklerinden bahsedilebilir. Gösteri dünyasında görülen bu türden bir çabaya, yazın dünyası nasıl bir katkıda bulunabilir diye düşünen Nobel ödüllü yazar Nadine Gordimer; 2004 yılında, aralarında kendisi gibi başka Nobel ödüllü yazarların da bulunduğu, dünyaca ünlü 21 yazardan, geliri AIDS ile mücadeleye harcanacak öykü seçkisi için birer öykü vermelerini ister.
Arthur Miller’dan Amos Oz’a, Gabriel Garcia Marquez’den Woody Allen’a 21 yazarın öyküsünün bulunduğu bu seçki, bugünlerde Türkiye’de “Dile Kolay” adıyla yayımlandı.

Türkçe öykü yok
Kitabın Türkiye’deki serüveni ise, çevirmenlerin meslek örgütü ÇEVBİR, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu UNFPA ve Pan Yayıncılık’ın katkısıyla başladı. Beril Eyüboğlu’nun yönetiminde, sekiz dilden çeviri yapılarak Türkçeye kazandırılan kitap, bırakın AIDS ile mücadeleye katkı yapmayı, çağımızın bu önemli yazarlarının kendi seçtikleri öykülerini derli toplu okuma şansı sunması açısından bile oldukça önemli.
Ama işin düşündürücü tarafı, bu seçkide Türkçeden bir öykünün bulunmaması. Edebiyatımızı dünyaya tanıtmak için daha yapılacak çok şey olduğunu gösteriyor bu eksiklik...
Kitapta yer alan öyküler arasında, AIDS’le ilgili bir öykü bulunmuyor. Ama dolaylı yoldan çeşitli insanlık hallerini dile getiren bu öykülerin, Nijerya’dan Kolombiya’ya başka insanların acılarını, sevinçlerini, hayallerini ve hayalkırıklılıklarını edebiyatın sihirli gücünü harekete geçirerek ortak bir duyguda buluşturduğu kesin.
Kitap, Arthur Miller’ın “Buldok” adlı öyküsüyle başlıyor. Miller’a özgü o derin psikolojik tahlillerin ve iç hesaplaşmaların bulunduğu öyküdeki şaşırtıcı son, yaşama dair önemli bir sırrı fısıldıyor. Uyaran, uyandıran bir sır...
Miller’ın öyküsünden sonra, Jose Saramago’nun “Sentor” adlı masalı beliriyor kitapta. Yarısı at, yarısı insan bir canlı değildir masaldaki Sentor. At ve adam bir bütündür; ama at ve adam olarak bir bütün... At-adamlar olarak bilinen kadim bir soyun son üyesi olan kahramanımız, binlerce yıldır dünyayı dolaşmaktadır. Tanık olduğu onca şeyin arasında, nedense yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot’un macerasını unutamaz bir türlü. Saramago, hayalgücünün derinliklerinden çıkardığı bu masalla, yaşama azminin coşkusunu ve ihtişamını gözler önüne seriyor.
Saramago’dan sonra ise Afrikalı bir yazar olan Es’kia Mphahlele’nin “Sessiz Sakin Bir Sokak” adlı öyküsü başlıyor. Cenaze alaylarının eksik olmadığı bir sokakta, polis memuru olan Tefo’nun başına gelen trajikomik olayların ardındaki manzaraya bakarak gülümsememek elde değil.
Kitabın, belki de en sarsıcı öyküleriden birisi olan, Salman Rushdie’nin “Ateş Kuşu’nun Yuvası” adlı öyküsündeyse, durduk yere alev alıp yanan kadınlar, çölün ortasındaki bir sarayda gerçekleştirilen ayinler karşılıyor okuru. Metaforlarla süslü bu hikâyede, dünyayı kadınların kurtaracağını ilan ediyor yazar.

Düş gücü ve empati
Margaret Atwood’un “Anti-romantik” adlı romantik hikâyesinde, yüz elli yıldır donmuş bir halde gömülü olduğu yerden çıkarılan bir adamın buzlarla kaplı vücudunun çözülüşünü izlerken, Woody Allen’ın zeka dolu alaycılığıyla gülmek ya da Nadine Gordimer’in “Eşsiz Safari” öyküsünde, bizden binlerce kilometre uzaklıktaki Mozambik’te bir çocuğun gözünden iç savaşın vahşetine tanık olmak da mümkün bu kitapta...
Bu öykülerde yazarların hissettirdiği ortak duygu, yaşama azmini çoğaltacak olanın yine yaşamın içinde gizli olduğu. Onu görmemizi sağlayacak şeyler de, düş gücü ve empatiden başka bir şey değil
3)Resif Kitap’ın ortaklarından yayıncı Emre Yerlikhan, 6 gün mücadele ettiği domuz gribine yenildi. Doktorların lösemi olmasından da şüphelendiği Yerlikhan’dan geriye yarım kalan kitabı ve facebook’a hastalıkla ilgili yazdıkları kaldı...

Medyaya sadece istatistik olarak yansıyan domuz gribi kurbanları arasında Resif Kitap’ın ortaklarından yayıncı Emre Yerlikhan’ın (33) da bulunduğu ortaya çıktı. Katıldığı TÜYAP Kitap Fuarı’nda grip virüsü kaptığı sanılan Yerlikhan, 41 derece ateşle kaldırıldığı hastanede 6 gün süren yaşam savaşını kaybetti.
Geçtiğimiz pazar günü cenazesi toprağa verilen Yerlikhan’dan geriye yarım kalan kitabı ile hastalığından önce facebook sayfasına domuz gribi ile ilgili yazdığı“Fuarda elimden düşürmediğim antibakteriyel el temizleme jeliyle ilişkimin, beni Monk gibi bir germafobik haline getirmesinden korkuyorum” cümlesi kaldı.

Fuarda rahatsızlandı
Işık Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Latin Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitiren Emre Yerlikhan, çizgi roman tutkusunun da etkisiyle yayıncılık dünyasına girdi.
Arka Bahçe Yayıncılık’ın çıkardığı çok sayıda kitabın çeviri ve editörlüğünü yapan Yerlikhan, ortak noktaları kitap ve çizgi roman olan arkadaşı Anıl Bilge ile 2006 yılında Resif Kitap’ı kurdu.
Yayıncılığın kalbinin attığı 2009 TÜYAP Kitap Fuarı’nda ortağı ile birlikte stand açan Yerlikhan, fuarın son günlerinde rahatsızlandı. Fuar biter bitmez 41 derece ateşle hastaneye kaldırılan Yerlikhan, domuz gribi şüphesiyle tedavi altına alındı.
Kan değerleri sıfıra yaklaşan ve doktorların gribin yanında lösemiden de şüphelendiği Yerlikhan’a kan takviyesi yapıldı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastenesi’ne sevk edilen Yerlikhan 1 hafta geçmeden yaşamını yitirdi.

12 ünite kan verildi
Oğlunun hastalığının çok hızlı ilerlediğini belirten baba Eşref Yerlikhan, “Çok karmaşık bir hastalık süreci yaşadık. Önce domuz gribi tanısı konuldu sonra da lösemiden şüphelenildi. 12 ünite kan verildi. Ne olduğunu anlayamadık” dedi.

facebook hesabında taziye mesajları...
Ortağı Anıl Bilge’nin ‘kitap manyağı’ olarak tanımladığı Yerlikhan, 15’den fazla kitabın editörlüğüne imza attı. Yerlikhan, editörlüğünü yaptığı ‘Mikroserfler’ adlı kitabın piyasaya çıkma heyecanını yaşıyordu. Aynı zamanda “Yağmur’un 40 işareti” adlı kitap çevirisi yarım kalan Yerlikhan’ın sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki duvarı taziye mesajlarıyla doldu: “
* “Uzun zamandır görüşemediğin, özlediğin bir dostunu bir daha asla göremeyeceğini bir tokatla anlatır sana hayat. herkese artık çok geç’siz yaşama mutluluğunu dilerim. huzur içinde yat kardeşim.”
* “İçim çok acıyor Emre çok... Ne yapacağım ben sensiz?”
* “Yerlere goklere sigdiramadigim, koca kalpli guzel adam, dost kelimesi senle anlam bulmamis miydi? Boyle gitmek var miydi?
4)Avrupa Üreticileri Birliği tarafından İtalya’da düzenlenen ve 9 ülkeden 78 öğrencinin katıldığı “Enerji İklim Değişiklikleri, Doğayı Koruma ve Plastikler” konulu münazara yarışmasında Özel Doğuş Fen Lisesi 12. sınıf öğrencisi Berk Yılmaz Türkiye 1.’si, Avrupa 3.’sü oldu.

Yarışma jürisinin, kendisi ile diğer Türk gençlerinin görünüşleri, akıcı İngilizceleri karşısında şaşırdığını ve “Bu çocuklar Türk mü?” diye sorduğunu belirten Yılmaz, “Atatürk’ün yaptığı onca devrimin unutturularak İslam ülkesi imajının yerleştirilmiş olması acı veriyor” dedi.

Önceki gün yurda dönen Yılmaz, Avrupa’daki Türkiye algılamasının kendisini üzdüğünü belirterek “Oradaki 100-150 kişilik bir grubun bile bakış açısını değiştirmek mutluluk verici. En azından gelecek yıl yapılacak yarışmada bizi biliyor olacaklar” diye konuştu. Yılmaz, ülke sorunları ve siyasetle de yakından ilgili. Türkiye’de politikaların “günü kurtarmak adına” yapıldığını ifade eden Yılmaz, “Biz gençler bu durum karşısında etkin olamıyoruz. Çünkü çoğu ailede hâlâ ‘aman sen bir şeye karışma’ mantalitesi hâkim. Siyaset yapmanın gençlere ‘zarar’ verdiği başka bir ülke var mı acaba?” diye sordu. Klasik gitar çalan, kürek dalında Türkiye üçüncülüğü bulunan ve milli sporcu olan Yılmaz, geleceği konusunda ise henüz kararsız. Yılmaz, yoğun ders çalışma temposunda eğitim sistemindeki çarpıklıklarla eğlenmeyi tercih ettiğini söylüyor.

Eğitmenleri memnun

Yılmaz’ın edebiyat öğretmenleri Ayla Yürüker ve Fatma Aksoy, öğrencilerinin ikna kabiliyeti ve özgüveni sayesinde böylesine bir başarıyı yakaladığını söyledi. Doğuş Fen Lisesi Müdürü Fuat Kalyoncu da yarışmaya okulun Anadolu Lisesi’nden Eylül Erdem’in de katıldığını aktararak kurum olarak öğrencilerinin kültürel ve sosyal birikimlerine büyük önem verdiklerini belirtti. (Cumhuriyet)
5)Altan Öymen (Gazeteci, yazar)
- Okumak güzeldir. İnsan okurken aynı zamanda hem eğlenebilir, zevk alabilir, hem de öğrenebilir.
- Ben hiç, okumayın diyen bir başbakan hatırlamıyorum.
Sn. Özal en azından Red Kit okurdu. Gazete de, karikatür dergisi de okurdu. Menderes’in eski Türk Edebiyatı ve de hitabet sanatıyla ilgilenirdi. Böylece güzel cümleler kurar, güzel konuşurdu. Dünyada da okumayın diyen başkan yoktur herhalde. Bu bize mahsus bir şey.
- 1980’de 7-8 bin kitap başlığı varken şimdi bu rakam 28 bin olmuş.
Şimdi daha çok çeşit kitap var. Yani kitap, internet gibi teknolojik ürünlere rağmen varlığını sürdürüyor.
- Okumak dinimizin emri olduğuna göre, Sn. Başbakan’ın da okumayı teşvik etmesi gerekir. Başbakan’ın gazete okumayın demesi belki bir dil sürçmesidir. Yine iyimser olalım, gazete, kitap okumamayı tavsiye eder gibi düşünmeyelim.
- Son kitabım “Öfkeli Yıllar” 1950’lerin ilk yarısına ait bir kitap. O yıllar Soğuk Savaş dönemi ve her yerde öfke var.
- 12 Eylül’den sonra devletin insanları siyasetten uzaklaştırma çabası oldu. O sağ-sol kavgaları okumak yüzünden olmuş gibi bir hava oluşturuldu ve okumamak gençlere ilk o zaman tavsiye edildi.
- Devlet okul kitaplarını bedava dağıtmaya başladı. Fakat bir nokta gözden kaçırıldı. Bu kitaplar Anadolu’nun her tarafındaki kitapçılara giderdi ve oradan satın alınırdı. Bu sayede o kitapçılar kendilerini geçindirirler başka kitapları da satma imkânı bulurlardı. Şimdi birçoğu kapanmaya başladı. Oysaki o kitapçılar kitap okumanın yaygınlaşmasında önemli müesseseler. Buna bir çare bulunması gerek.

Doğan Hızlan (Eleştirmen, yazar)
- İnsanın kendisini, çevreyi, dünyayı tanıması için okumaktan başka çaresi yoktur.
- Okulda ve ailede kitap okumayı aşılamak gerek. Ama halen okul kütüphanelerimiz bile yeterli değil. Çünkü okulların gerekli kitapları alacak paraları yok.
- Kitap her darbede korkulan bir unsur olarak takdim edildi, evde bulunması tekin olmayan bir şey gibi aşılandı.
- Öncelikle liderlerin okumayı aşılaması gerek. Örneğin, hatırımdan gitmeyen bir sahne vardır; merhum İsmet İnönü bir seçimde, seçim sonucunu beklerken, koltuğa uzanmış, elinde “Mitoloji” isimli bir kitap var. Bakın bir lider, en heyecanlı zamanında oturmuş kitap okuyor. Bu unutulmaz bir örnek.
- Yaşar Kemal Akdeniz ödülü aldığında Barcelona’ya gittik. Devlet Başkanı, Yaşar Kemal’e kendi yazarlarını anlattı. Cervantes hakkında bilgi verdi. Bizim kaç tane siyasetçimiz, yöneticimiz çıkacak da Türk edebiyatı hakkında konuşma yapacak, Yaşar Kemal’i, Halit Ziya’yı anlatacak?
- Kitapların hepsi çok pahalı değil. Ama ne yazık ki biz ihtiyaç listemizde kitabı en sona koymuşuz.
- Evlerimizde her türlü mobilya var ama kitaplık yok. Mahallelerimizde mahalle kitaplıkları yok. Peki, kitaba para veremeyecek durumda olan insanlar, nerede, nasıl kitap okuyacak?
- Televizyonlarda edebiyat eserlerinin uyarlamaları yayımlanıyor. Bunun iyi yanı şu ki; bu kitaplar satılıyor. Şimdi Aşk-ı Memnu, Hanımın Çiftliği, Binbir Gece çok satıyor. Halit Ziya’nın, Orhan Kemal’in satması çok güzel şeyler.
- Biz sözel bir toplumuz. Birbirimize her şeyi sözle anlatıyoruz, yazmıyoruz. “Söz, uçar, yazı kalır” sözü bizim için pek geçerli değil. Bakın Türkiye’de bugüne kadar kaç lider anılarını yazdı? Tiyatro-sinema dünyasında kaç kişi yazdı? Çok az.
- Biz ders kitabı okumayla, başka kitabı karıştırmışız. Çocuk tatilde kitap okumaya kalktığı zaman birçok aile; bütün kış okudun zaten, git eğlen, denize filan gir diyor. Oysa çocuk, kendini, çevresini, dünyayı tanıyacak, algılayacak kitaplar okumuyor.
- Bizi baştan çıkaran çok şey var artık. Şimdi evde ayaklarımızı uzatıp istediğimiz filmi izliyoruz, 100’den fazla televizyon kanalı var.
- Bir buzdolabını nasıl satıyorsak, kitabı da öyle satmamız gerek.

Deniz Kavukçuoğlu (TÜYAP Genel Koordinatörü)
- Makarna ve çikolata yiyince insanda mutluluk hormonu salgılanır. Ben de aynı durum kitap okurken de söz konusu. Kitap insana mutluluk verir.
- Biz yalnız İstanbul’da değil, birçok ilde kitap fuarları gerçekleştiriyoruz. Seneye Diyarbakır’da ilk kez bir kitap fuarı gerçekleştireceğiz.
- Hayat zenginleştikçe kitaplar da çeşitleniyor. Örneğin, 20-25 yıl önce bilgisayar kitapları, Floransa Gezi Rehberi, köpek bakımı gibi kitaplar yoktu.
- Uzun yıllar yaşadığım Almanya’da o dönemler yönetimde olan başbakanlara baktığımızda, örneğin Willy Brandt’ın 14 cilt kitabı var.
Meclis başkanının yazdığı 7 kitap mevcut. Yani yurtdışında politikacılar ne kadar okuyor değil, ne kadar kitabı var diye soruluyor.
- Bizim eğitim sistemimiz okuma merakını teşvik etmiyor. 70’li yılların ortasından itibaren uyguladığımız test sistemiyle artık çocuk ihtiyacı olduğu kadar, o şıkları bulabileceği kadar okuyor. Farklı kitaplara yönelmiyor.
- Kitap pahalı sözüne çok inanmıyorum. Çok ucuza da çok pahalıya da kitap var. Fuara giriş ücretli sözü de çok doğru değil.
- Varlıklı kesime sorulduğunda maalesef vaktimiz yok, okuyamıyoruz diyor. Ben de onlara diyorum ki; okuyamıyorsanız, okutun.
Özetin özeti: Okumak isteyene bahane çok. İsteyen de ne yapıp edip okuyacak bir şeyler buluyor...
6)Nurettin Albayrak tarafından hazırlanan 1140 sayfalık “Türkiye Türkçesinde Atasözleri” kitabında tam 18 bin 838 atasözü var.

Hayat hızla akıp geçer, içinde yaşadığımız kültür sürekli yeni baştan şekillenirken, bu değişimden dilimiz de nasibini alıyor elbette. Bir yandan İngilizce sözcüklerin günlük kullanımı iyice eline geçirmesi, diğer yandan teknoloji nedeniyle değişen ifade biçimlerimiz bu değişimi hızlandırıyor.
Bunlar hepimizin bildiği konular, lafı fazla uzatmanın, bilineni yeni baştan tekrarlamanın anlamı yok. Peki hiç düşündünüz mü, zenginliğiyle övündüğümüz ve bozulmasından korktuğumuz Türkçenin bu söz konusu zenginliği acaba nereden geliyor?
Bu sorunun cevabını merak edenler ve bu zenginliğe yakından bakmak isteyenler için çok değerli bir kaynak var artık elimizde. Tam 1140 sayfalık bir sözlük bu. Çoğu halk edebiyatı alanında çok sayıda makalesi ve eserleri bulunan, akademisyen Nurettin Albayrak’ın uzun bir zaman dilimi içinde, besbelli çok titiz bir çalışma sonucunda derlediği “Türkiye Türkçesinde Atasözleri”nde; yazar A’dan Z’ye tam 18 bin 838 adet atasözüne orijinal biçimiyle yer veriyor ve anlamını açıklıyor.
Sözlüğün tek işlevi bu da değil, atasözü kavramını her yönüyle ele alıp, pek de farkında olmadığımız bu zenginliğimize dikkat çekmeyi ve sahip çıkılmasını amaçlıyor. Kuşkusuz bir yandan da kültürümüzün önemli parçalarından biri olan atasözlerinin, daha fazla bozulup, unutulup gitmeden yarınlara kalması misyonunu da üstleniyor.

İddialı yorumlar var
Atasözlerine günümüzde hak ettiği değerin verilmemesi, üstelik hızla kaybolup gitmeleri konusunda bir hayli dertli olan Albayrak; çalışmasının sonuç bölümünde şu sözlere yer vermeden de edemiyor: “Bir milletin sosyokültürel hayatını yansıtan ürünler içinde atasözleri büyük bir öneme sahiptir.
Bundan dolayı Batı’da atasözleri üzerinde yapılan çalışmalar parömiyoloji (atasözübilimi) adı altında bir bilim dalı olarak kabul edilmiş ve bu ürünler üzerinde bilimsel yöntemlerle pek çok çalışma yapılmıştır. Yeryüzündeki en eski milletlerden biri olan Türklerin sosyokültürel hayatını hemen bütün yönleriyle ve sayıları binlerle ifade edilebilecek atasözlerinde görmek mümkündür.
Bu kadar zengin bir kültür varlığına sahip olunmakla beraber, atasözleri üzerinde bugüne kadar yeterli çalışma yapıldığını söylemek mümkün değildir. Yapılan çalışmaların büyük bir kısmı, atasözlerinin tamamı göz önünde bulundurulduğunda, hem sayı olarak çok az hem de birbirinin kopyası olmaktan öteye geçememiştir.
Bu derleme çalışmalarının üzerinde durulması gereken bir yönü de atasözlerinin büyük bir kısmının yanlış ya da eksik olarak yazıya geçirilmesi, atasözünün ne söylemek istediğinin anlaşılmaz hale gelmiş olmasıdır.”

Her bir atasözü numaralı
Türkiye Türkçesinde başlangıcından bugüne kullanılan atasözleri üzerinde kapsamlı bir çalışma olması iddiasıyla hazırlanan kitabı için Albayrak; söz konusu alanla ilgili eser, dergi ve gazeteleri büyük bir titizlikle taramış, pek çoğu yazıya yanlış geçirilmiş olan atasözlerini düzeltmiş ve bunlara çeyrek yüzyılı aşan bir süreden beri kendi derlemeleri olan atasözlerini ilave etmiş. Sonuçta, tekrar edilenlerle birlikte bu çalışma sonucu üzerinde durulan söz varlığı 100 bini geçmiş.
Sözlüğün “İnceleme” bölümünde atasözlerinin tanımı, teşekkülü ve tarihçesi üzerinde duruluyor. Bugüne dek konuyla ilgili yayımlanan eserlerden tek tek bahsedilmekle kalınmayıp, eleştirilerde de bulunuluyor. Ardından atasözlerinin genel özelliklerine, başlangıçtan beri tartışma konusu olan atasözü-deyim, atasözü-vecize- kelam-ı kibar ayrımına yer veriliyor.
İncelemenin son bölümünde atasözlerinin biçim özellikleri, cümle yapısı, manzum görünümlü atasözleri, temsili atasözleri üzerinde duruluyor. Son bölümde genel anlamda atasözleri ve Türkiye Türkçesinde atasözleri ile ilgili geniş bir bibliyografya hazırlanmış ve ardından da sözlüğün esasını oluşturan “Atasözleri ve Açıklamaları” bölümüne geçilmiş.
Bu bölümde 18 bin 838 atasözü, fonksiyonel bir indeks yapabilmek için 1’den başlanarak numaralandırılmış ve açıklamalarına yer veriliyor. Bu bölümün ardından atasözlerinin numarası esas alınarak oldukça geniş bir indeks hazırlanmış. Eserin son bölümünde ise küçük bir sözlüğe yer veriliyor.
Evet, ey okur, şimdi sıra sizde! “Ak akça kara gün içindir,” “Sakla samanı, gelir zamanı,” gibi dilimizin zenginliği olan, pek çok hoş atasözünün kaybolmasını önlemek için onların değerini bilin; onları sohbetlerinizden, bu sözlüğü de kütüphanenizden eksik etmeyin!


En uzunu 18, en kısası 2 sözcük
-En uzunlardan: İnanma yaz gününün yağmuruna, yağar yağar arkasından gün doğar; inanma dul karının ağıdına, ağlar ağlar gözüyle er dener.
-En kısalardan: Vakit nakittir.
-Soru-cevap cümleli: Berber saçım ak mı kara mı? Önüne düşünce görürsün.
-Manzum görünümlü: Gavurun tembeli keşiş olur,
Müminin tembeli derviş olur.
-Temsili: Deveye “Bir cümbüş yapıver” demişler de, yedi kazan sütü devirmiş, sonra da: “Çok şükür, bir kazasız çıktım işin içinden” demiş.
-Psikolojik atasözleri: Atın iyisine doru derler, yiğidin iyisine deli derler.
Deliyi düğüne davet etmişler,
“Burası bizim evden iyi” demiş.
Halının tozu biter, delinin sözü bitmez.


“Türkiye Türkçesi Atasözleri”nden neler öğreneceksiniz?
-Darb-ı mesel nedir?
Klasik edebiyat döneminde, sözlüklerde karşılığı atalar sözü, atasözleri, atasözü olarak verilen darb-ı mesel kelimesi tercih edilirdi. Darb-ı mesel, aslında “mesel getirmek, duruma uyan yaygın bir söz ya da bir atasözü söylemek” anlamında kullanılır.
-Atasözlerini kısaca nasıl tanımlayabiliriz?
Atalarımızın yüzyıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini öğüt ya da yargı şeklinde nakleden, doğrulukları kesinlik kazanmış anonim, kısa ve özlü sözlerdir.
-O halde deyim nedir? İkisi çok karışıyor da...
En az iki kelimeden oluşan, bu kelimelerin büyük ölçüde mecazlı bir anlatımla kullanıldığı ve bir kavramı ifade etmek için kurulmuş özel bir anlatım kalıbı, tabir.
-Atasözü ve deyim arasındaki farkı anlamak için örnekler olsa?..
Deyim: Atın yerine eşek bağlamak / Atasözü: Atın yerine eşek bağlanmaz.
- Vecize ve Kelam-ı Kibar ne ola ki?
vecizeler de atasözleri gibi özlü, kısa ve etkili bir anlam ve anlatıma sahiptirler.
Ancak aralarındaki en önemli fark, atasözleri anonim olduğu halde, vecizelerin söyleyenlerinin bilinmesidir.
Halk arasında “büyük ve ulu söz, büyüklerin söylediği söz” anlamında kullanılan kelam-ı kibar ise daha çok velilerin, ulu kişilerin, büyük devlet adamlarının, ahlakçıların söylediği atasözü ve vecize gibi özlü sözlerdir.
Hemen örnek verelim:
Vecize: Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. (Cervantes)
Kelam-ı Kibar: Adalet mülkün temelidir. (Hz. Ömer)



 

<-Geri

 1 

Devam->

 
  Bugün 7 ziyaretçi (16 klik) buradaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol